TürkLerin Tarihi
MeNü  
  Ana Sayfa
  NUTUK
  => Samsun'a Çıktığım Gün Genel Durum ve Görünüş
  => Bunlara Karşı Düşünülen Kurtuluş Çareleri
  => Milli Kuruluşlar Amaç ve Hedefleri
  => Memleket İçinde ve İstanbul'da Milli Varlığa Düşman Kuruluşlar
  => İngiliz Muhipleri Cemiyeti
  => Amerikan Mandası İsteyenler
  => Ordumuzun Durumu
  => Müfettişlik Görevimin Geniş Yetkileri
  => Genel Durumun Dar Bir Çerçeve İçinde Görünüşü
  => Düşünülen Kurtuluş Çareleri
  => Benim Kararım
  => Ya İstiklal Ya Ölüm
  => İlerleyerek Hedefe Varmak
  => Milli Sır
  => Ordu İle Temas
  => Yunan Ordusunun Aydın ve Çevresini İşgali
  TürkLerin Soyağacı
  TÜRKİYE HARİTASI
  OSMANLI PADİŞAHLARI
  ABD Yandaşları
  Ziyaretşi defteri
  İletişim
  Tarihte ßugün
  Şiir DinLe
  ATATÜRK DEVRİMLERİ
  ATATÜRK İçin Dünya LiderLerinin SöyLedikLeri
  ATATÜRK'ün SözLeri
  ATATÜRK VideoLarı
Ya İstiklal Ya Ölüm

Bu kararın dayandığı en güçlü muhakeme ve mantık şuydu :

Temel ilke, Türk milletinin haysiyetli ve şerefli bir millet olarak yaşamasıdır. Bu ilke, ancak tam istiklâle sahip olmakla gerçekleştirilebilir. Ne kadar zengin ve bolluk içinde olursa olsun istiklâlden yoksun millet, medeni insanlık dünyası karşısında uşak olmak mevkiinden yüksek bir muameleye layık görülemez.

Yabancı bir devletin koruyup kollayıcılığını kabul etmek insanlık vasıflarından yoksunluğu, güçsüzlük ve miskinliği itiraftan başka bir şey değildir.Gerçekten de bu seviyesizliğe düşmemiş olanların, isteyerek başına bir yabancı efendi getirmelerine asla ihtimal verilemez.

Halbuki Türk'ün haysiyeti, gururu ve kaabiliyeti çok yüksek ve büyüktür. Böyle bir millet esir yaşamaktansa yok olsun daha iyidir!...

O halde, ya istiklal ya ölüm!

İşte gerçek kurtuluş isteyenlerin parolası bu olacaktır. Bir an için, bu kararın uygulanmasında başarısızlığa uğranacağını farz edelim. Ne olacaktı? Esirlik!

Peki efendim. Öteki karalara boyun eğme durumunda sonuç bunun aynı değil miydi?

Şu farkla ki, istiklali için ölümü göze alan bir millet, insanlık haysiyet ve şerefinin gereği olan bütün fedakarlığı yapmakla teselli bulur ve hiç şüphesiz, esirlik zincirini kendi elleriyle boynuna geçiren miskin, haysiyetsiz bir millete bakarak dost ve düşman gözündeki yeri bambaşka olur.

Sonra, Osmanlı hânedan ve saltanatının devam ettirilmesine çalışmak, elbette Türk milletine karşı en büyük kötülüğü işlemekti. Çünkü, millet her türlü fedakarlığı göze alarak istiklalini kazanmış olsa da, saltanat sürüp gittiği taktirde, bu istiklale kazanılmış gözüyle bakılamazdı. Artık ,vatan ve milletle hiçbir vicdan ve fikir bağlantısı kalmamış bir sürü delinin, devlet ve milletin istiklâl ve haysiyetinin koruyucusu mevkiinde bulundurulmasına nasıl göz yumulabirdi?

Halifeliğin durumuna gelince, ilim ve tekniğin nurlara boğduğu gerçek medeniyet dünyasında gülünç sayılmaktan başka bir yanı kalmış mıydı?

Görülüyor ki, verdiğimiz kararın uygulanmasını sağlayabilmek için daha milletin alışkın olmadığı bazı konulara dokunmak gerekiyordu. Ortaya atılmasında, kamuoyu bakımından büyük sakıncalar doğuracağı sanılan hususların dile getirilmesinde kaçınılmaz bir zaruret vardı.

Osmanlı Hükumeti'ne, Osmanlı padişahına ve Müslümanların halifesine başkaldırmak, bütün milleti ve orduyu ayaklandırmak gerekiyordu.

 
SaaT  
   
Bu Site Cumhuriyetine Sahip Çıkıyor.  
   
Bugün 55 ziyaretçi (71 klik) kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol